-
1 должен
borçlu; -meli,-malı,zorunda* * *→ сказ.1) ...malıв час я до́лжен быть до́ма — birde evde olmalıyım
он мог и до́лжен был рабо́тать — çalışabilirdi, çalışmalıydı da
я до́лжен призна́ть, что... —... itiraf etmek zorundayım
кто кого́ до́лжен был провожа́ть? — kimin kimi uğurlaması gerekirdi?
вопро́с, кото́рый до́лжен быть решён — çözümü gereken sorun
2) (для выражения предположительности, вероятности)...acakон до́лжен ско́ро верну́ться — birazdan dönecek
он до́лжен был верну́ться вчера́ — dün dönecekti
у тебя́ есть чай и са́хар? - Должны́ быть — çayın, şekerin var mı? - Olacak
3) ( задолжал) borçluон мне до́лжен три рубля́ — ondan üç ruble alacağım var; bana üç ruble borçludur
ско́лько я до́лжен? (за покупку) — ne vereceğim?
оди́н из тех, кто мне до́лжен — alacağım olanlardan biri
••до́лжно́ быть — olmalı; olacak; olsa gerek
он, до́лжно́ быть, спит — uyuyor olmalı
он, до́лжно́ быть, ещё спал — daha uyuyor olmalıydı
вы, до́лжно́ быть, его́ ви́дели — onu görmüş olacaksınız
до́лжно́ быть, по э́той причи́не — bu nedenle olsa gerek
э́то, до́лжно быть, неслуча́йно — bu, bir raslantı olmasa gerek
-
2 полагаться
I1) usulden olmak, adet olmakв э́тих слу́чаях полага́ется встава́ть — bu gibi hallerde ayağa kalkmak usuldendir
здесь кури́ть не полага́ется — burada sigara içilmez
так полага́ется (таков порядок) — usul / nizam böyledir
так поступа́ть не полага́ется — böyle davranılamaz
ско́лько с меня́ полага́ется? — ne kadar vereceğim?
II несов.; сов. - положи́тьсято, что ему́ полага́ется, он уже́ получи́л — alacağını almış bulunuyor
güvenmek, itimat etmekна него́ тру́дно положи́ться — ona güvenmek zor
-
3 предвосхищать
несов.; сов. - предвосхи́титьönceden düşünüp / anlayıp bildirmekпредвосхи́тить разви́тие собы́тий — olayların gelişmesini önceden anlayıp bildirmek
он предвосхи́тил мой отве́т — vereceğim cevabı benden önce davranıp verdi
-
4 приходиться
несов.; сов. - прийти́сь1) tam gelmekсапоги́ пришли́сь мне впо́ру / по ноге́ — çizme ayağıma tam geldi
2) (совпадать с чем-л.) düşmek, raslamakпра́здник пришелся на воскресе́нье — bayram pazara düştü
3) безл. ( быть необходимым) gerekmek; zorunda kalmak / olmakпришло́сь до́лго ждать — uzun bir süre beklemek gerekti
мне пришло́сь верну́ться — geri dönmek zorunda kaldım
тогда́ бы тебе́ не пришло́сь е́здить в го́род — o zaman kente gitmene gerek kalmazdı
4) безл. ( случаться)...dığı olmakтебе́ приходи́лось там быва́ть? — oraya gittiğin oldu mu?
вам тру́дно придётся — sıkıntı / güçlük çekeceksiniz
мне ча́сто приходи́лось ждать по ча́су — bir saat beklediğim çok olmuştu
5) безл. ( доставаться) düşmekна одного́ преподава́теля прихо́дится два́дцать ученико́в — bir öğretmene yirmi öğrenci düşüyor
тогда́ уж пришло́сь удивля́ться нам — o zaman şaşırmak sırası bize geldi
6) тк. несов. ( причитаться) alacağı olmakвам прихо́дится с него́ пять рубле́й — ondan beş ruble alacağınız var
ско́лько с меня́ прихо́дится? — ne kadar vereceğim?
7) тк. несов. ( быть в родстве) olmakкем ты ему́ прихо́дишься? — sen nesi oluyorsun?
••уда́р прише́лся ему́ в го́лову — vuruş başına isabet etti
ребя́та игра́ют, где придётся — çocuklar nerede yer bulursa orada oynuyorlar
-
5 сколько
kaç?,ne kadar?* * *1) мест. и нареч. (какое количество?) kaç?; ne kadar?ско́лько вре́мени? — saat kaç?
ско́лько сто́ит? — fiyatı ne?
ско́лько вас? — siz kaç kişisiniz?
ско́лько ты взял? — ne kadar aldın?
на ско́лько (вам) взве́сить? — kaçlık tartayım?
на ско́лько(копе́ек / рубле́й) прикле́ить ма́рок? — ne kadarlık pul yapıştırayım?
ско́лько лет вы ему́ дади́те? — onu kaçlık tahmin edersiniz?
ско́лько с меня́? — borcum ne (kadar)? ne vereceğim?
по ско́льку рубле́й? — kaçar ruble?
2) мест., нареч. ( как много) nice; ne kadarско́лько раз я тебе́ говори́л! — sana kaç defa söylemiştim!
ско́лько она́ пла́кала! — ne kadar ağladı!
он ско́лько книг перечита́л! — nice kitaplar okudu!
3) нареч. kadarско́лько я себя́ по́мню — oldum olası
••ско́лько бы ни иска́л, всё равно́ не найдёт — istediği / aradığı kadar arasın bulamaz gene
ско́лько во́лка ни корми́, он всё в лес смо́трит — посл. kurdun oğlu kurt olur eğerçi adamla büyüsün
ско́лько уго́дно — islediğin(iz) kadar
он не сто́лько бо́лен, ско́лько уста́л — hasta olmaktan çok yorgundur
со́ли положи́, ско́лько на́до — tuzu kararınca koy
ро́вно сто́лько, ско́лько на́до — ne kadar gerekse tam o kadar
-
6 так
1) нареч. ( таким образом) böyle; öyle; şöyle; böylece; öylece; şöyleceон (и́менно) так сказа́л — böyle söyledi
отве́чу так:... — şöyle cevap vereceğim...
так мы и сде́лал и / поступи́ли — öyle de yaptık
так (оно́) и произошло́ / случи́лось — nitekim öyle oldu
вот так он и око́нчил шко́лу — işte böylece okulu bitirdi
пиши́ так, что́бы бы́ло поня́тно — anlaşılacak tarzda yaz
он сел так, что́бы ви́деть нас — bizi görecek şekilde oturdu
хлеб так и оста́лся на поля́х — ekinler tarlada olduğu gibi kaldı
он э́то де́лал не так — bunu başka türlü yapardı
э́та кампа́ния зако́нчилась так же неожи́данно, как и начала́сь — bu kampanya başladığı gibi ani biçimde sona erdi
2) нареч. (до такой степени, настолько) o kadar, öylesine; böylesine; şöylesineго́род так измени́лся, что... — şehir öylesine değişmiş ki,...
раз уж ты так наста́иваешь,... — madem ki bu kadar ısrar ediyorsun...
он так похуде́л, что... — öyle zayıfladı ki,...
я так обра́довался! — bir sevindim ki!
я так соску́чился по тебе́! — seni bir göresim geldi ki sorma!
он так чита́ет Пу́шкина - заслу́шаешься! — bir Puşkin okuyuşu var ki, tadına doyulmaz!
она́ так испуга́лась, что... — öylesine / o kadar korktu ki,...
3) нареч., в соч.э́то тебе́ так не пройдёт! (будешь наказан) — senin yanına kalmaz bu!
4) нареч. ( без особого намерения) işteя про́сто так спроси́л — sordum işte...
5) союз (в таком случае, тогда) öyleyse, o haldeре́шил, так поезжа́й — karar verdinse git (öyleyse)
6) частица, разг. ( ничего особенного) hiç; şöyle böyleчто с тобо́й? - Так... — neyin var?- Hiç...
как карти́на? - Так, сре́дняя — filim nasıl? - Şöyle böyle olanlardan
7) частица demekтак ты его зна́ешь? — onu tanıyorsun ha?
так о чём я говори́л? — ne diyordum?
так вы придёте? — peki, gelir misiniz?
8) союз (но, да) amaя пое́хал бы, так де́нег нет — giderdim ama param yok
9) частица усил., в соч.а я так ду́маю, что он непра́в — bana sorsan haklı değil(dir) derim
вот э́то тра́ктор так тра́ктор! — traktör dediğin / dediğimiz böyle olur işle!
10) частица ( указывает на приблизительное количество) şöyle böyle, kadarлет так пять (уже́) бу́дет — şöyle böyle beş yıl var / oldu
11) частица (например, к примеру) söz gelişiтак, наприме́р — örneğin
••я и так уста́л — zaten yorgunum
раз / когда́ так — öyleyse
так бы и полете́л! — öyle geldi ki havalanıp uçayım!
вот так(-то), сыно́к! — işle böyle, evlat!
говорю́ ему́, что так и так (мол), что... — ona durum böyle böyle,... diyorum
он так себе́ челове́к — o şöyle böyle bir adam
так-то оно так, но... — см. оно
ра́зве не так? — öyle değil mi? yanlış mı?
мы так и́ли и́наче́ не оста́лись бы здесь — nasıl olsa burada kalmayacaktık
так как — çünkü,...dığından,...dığı için
См. также в других словарях:
Kenan Evren — Infobox President | name = Kenan Evren nationality = Turkish small| order = 7th President of the Republic of Turkey term start = 12 September 1980 term end = 9 November 1989 vicepresident = predecessor = Fahri Korutürk successor = Turgut Özal… … Wikipedia
1980 Turkish coup d'état — The daily Hürriyet ran an extra edition, whose headline read The army has seized control The 12 September 1980 Turkish coup d état, headed by Chief of the General Staff General Kenan Evren, was the third coup d état in the history of the Republic … Wikipedia
nazaran — zf., Ar. naẓaran Göre, oranla, kıyasla Buna nazaran şimdi vereceğim malumat ve izahatı anlamak daha kolay olacaktır. Atatürk … Çağatay Osmanlı Sözlük
poz — is., Fr. pose 1) Resim ve fotoğrafta duruş Yastıkları hastaya vereceğim yan oturma pozuna göre dizdim. R. N. Güntekin 2) Fotoğrafta objektifin açık kaldığı süre 3) Fotoğraf makinesinde kullanılan filmde her bir kare 4) mec. Kurum, çalım Atasözü,… … Çağatay Osmanlı Sözlük
sıygı — is. Hacim Sayacağım adlar, vereceğim örnekler birkaç makale sıygısını doldurur, aşar, taşar bile... R. H. Karay … Çağatay Osmanlı Sözlük
vekâlet — is., Ar. vekālet 1) Vekillik İtimat edilir, kanundan, hukuktan anlar birisine umumi vekâlet vereceğim. A. Gündüz 2) esk. Bakanlık Her vekâlet ya iki odadır ya üç; her odada ya beş gaz sandığından masa vardır ya on... A. Gündüz Birleşik Sözler… … Çağatay Osmanlı Sözlük
döküm almak — ayrıntılı hesap listesini toplu olarak göstermek Bu hesapların dökümlerini alıp sizlere vereceğim. N. Eray … Çağatay Osmanlı Sözlük
itimat etmek — güvenmek İtimat edilir, kanundan, hukuktan anlar birisine umumi bir vekâlet vereceğim. A. Gündüz … Çağatay Osmanlı Sözlük
ağzından çıkmak — bir sözü istemeden, farkına varmadan söylemek, söylemiş bulunmak Bir kez ağzımdan çıktı, o fiyata vereceğim … Çağatay Osmanlı Sözlük
EVAMİR-İ TEKVİNİYE — Tekvine âit emirler.(Fıtrat yalan söylemez. Bir çekirdekteki meyelân ı nümuv der: Ben sünbülleneceğim, meyve vereceğim , doğru söyler. Yumurtada bir meyelân ı hayat var. Der: Piliç olacağım , Biiznillâh olur, doğru söyler. Bir avuç su, meyelân ı… … Yeni Lügat Türkçe Sözlük
MEYELAN — Bir tarafa eğilmiş olma. Ziyâde meyil gösterme. İltizam.(Fıtrat yalan söylemez. Bir çekirdekteki meyelân ı nümuvv der: Ben sünbülleneceğim, meyve vereceğim. Doğru söyler. Yumurtada bir meyelân ı hayat var. Der: Piliç olacağım. Biiznillâh olur.… … Yeni Lügat Türkçe Sözlük